"Aslında Yoksun": Tiyatroda Bir Yas Hikayesi
Eski Sahne Topluluğu'nun yeni oyunu Aslında Yoksun, yas sürecinin derinliklerine inen dokunaklı bir hikaye sunuyor.
Eski Sahne Topluluğu’nun yeni oyunu Aslında Yoksun, yas sürecinin derinliklerine inen dokunaklı bir hikaye sunuyor.
Aslında Yoksun 13 Kasım 2024 Çarşamba günü saat 20.00’de Rubenis (Varlıbaş) AVM Panki Sahne’de izleyiciyle buluşacak. Hayatında önemli bir kayıp yaşamış herkesi derin bir özdeşleşmeye davet eden bu yapım, yas sürecinin evrenselliğini gözler önüne seren etkileyici bir deneyim sunuyor.
Stanislavski ile başlayan bir süreçti aslında. İllüzyonist bir etki bırakmak ve izleyenleri duygu seli içerisinde düşünmeye zorlamaktan uzak içgüdüsel olarak tetiklemek başarmak demekti.
Yolculuk tüm bu duygu geçişlerini yaşamak ve yaşatmak üzerine kurulmuştu. Ama öyle devam edemedi. Herakleitos’un dediği gibi aynı nehirde iki kere yıkanamadık provalarda.
Düşlerim beni metinlerden uzaklaştırıp tiyatro yolculuğuna çıkartıyordu. Oyun bir tarafta çalışıyor diğer tarafta çok boyutlu yolculuğa devam ediyordu.
Yolculuğun ikinci bölümü hal olmaya çalışırken aldığımız yol ile ilgiliydi.
Yine yeniden dediğimizde ikimizin de aklında aynı düşünce vardı.
Basitleştirmek!..
Meğer tüm sır buradaymış. Oyunculuğu basitleştirmek için halden hale girip hal olmaya başladığımızda bambaşka bir evrene kapı açılmıştı.
Hal olurken oyun da halden hale giriyordu. Oyuncu duyu belleğini ararken oyun da kendine bir rota çizmişti. Benzetmeci tarzda olmanın derinliğine geçiş başladığında absürt bir şeyler eklendi. Oyun bir yerinde Beckett’e selam çakıyordu gizlice. Yönetmen olarak tam da o noktada “hah şimdi bu tam oturdu” diyordum.
Birkaç sahne sonra soneler vardı ortada ve Shakespeare sofitanın üzerinde oturmuş oyunu gülerek izliyordu. Tamam, diyordum burası da içime sindi. Derken, biyomekanik ile Stanislavski karışımı bir mizanseni oluştururken salonun koltukları arasında Konstantin ve Meyerhold beliriverdi oyuncu hal olmuş çocukluğunu anlatırken. Metinde yaşadığı anılara giderken oyuncu, Stella’nın sesi kulaklarında “bedenin inanırsa seyirci de inanır” diyordu.
Oyuncu tüm benliği ile hal olma çabasında iken başka bir boyuta geçti Adler’in sesiyle.
Hal olma bitmiyordu, bazen Haldun Taner, bazen Ferhan Şensoy bazen Dümbüllü beliriyordu salonda. Yolculuk hızlı devam ediyordu bu yaratım sürecinde.
Sonunda kendimizi birdenbire Brecht’in kollarında bulduk. Seyirci ile aradaki tüm duvarları kırmış sarmaş dolaş olmuştuk. Artık onların duygularını değil düşüncelerini istiyorduk. Fikrimizi paylaşıyorduk özgürlüğümüze koşarken.
Aklıma Umberto Eco geldi.
“Açık sanat eseri!”
Bu sefer galiba bu fikri gerçekleştirebildik, dedim. Gerisi artık sizde. Bu eser açık, tamamlamak geliştirmek sizin elinizde.
İyi seyirler